Depremler Farklı, Katiller Aynı: 1970 Gediz Depreminden Sonra

7 Nisan 1970 tarihli ANT dergisi Gediz Depremi’ni konu aldı. Derginin dile getirdiği eleştirilerin 53 yıl sonra geçerliliğini koruduğunu görmek acı verici.

6 Şubat’ta yaşanan Maraş depreminden sonra iktidar medyası “Asrın Felaketi” diye dezenformasyona başladı. Haklı olarak akla aynı gazetelerin 17 Ağustos 1999 depreminde “Devletin Çöküşü” manşetiyle çıktıkları geldi.

Ben de sizi biraz daha geriye, 1970 Gediz Depremine ve deprem sırasında haftalık olarak yayımlanmakta olan ANT dergisinin yazdıklarına götürmek istiyorum. Gediz Depremi 28 Mart 1970 tarihinde Kütahya’nın Gediz ilçesinde gerçekleşmiş, 3000’den fazla evin yıkılmasıyla sonuçlanmıştı. Resmi açıklamalara göre 1000’den fazla insan ölmüş, 80 bin kişi de evsiz kalmıştı. Dönemin Başbakanı Adalet Partisi başkanı Süleyman Demirel’di.

ANT sosyalist dergiciliğin ülkedeki ilk örneklerindendi ve Gediz Depremi sırasında deprem ile düzen ilişkisine dair yazdıkları bugün de okumaya değer. Hükümetler değişse de devletin sözde muhalefetle birlikte depremleri nasıl yönettiğini göstermesi açısından değil yalnızca. Yazılmasının üzerinden 53 yıl geçmiş bir yazıyı bugün okuyunca pek az şeyin değiştiğini görüyoruz. Erdoğan “bana bir yıl verin” diyor, ama Türkiye’nin deprem tarihi egemen sınıflara 53 yıl verilse de bizi öldürmekten vazgeçmeyeceklerini gösteriyor.

Depremden 10 gün sonra çıkan 7 Nisan 1970 tarihli ANT dergisi “Binlerin Katilleri Kimlerdir?” manşetini atmış. Derginin konuya ilişkin başyazısı da şöyle diyordu:

Türkiye’de üç beş yıl geçmemektedir ki deprem yüzünden yüzlerce, binlerce vatandaş can vermesin, evsiz, barksız, aç, malul kalmasın… Her depremden sonra oynanan klasik bir oyun vardır:

Önce gazetelerde 120 punto, 144 punto felaket manşetleri karartılmış başlıklar.

Ardından Cumhurbaşkanı (ki bu defa neden sonra deprem bölgesine gitmek lütfunda bulunmuştur), Başbakan, bakanlar, parti temsilcilerinin deprem bölgesine cevelanı.

Onun ardından Başbakan’ın gerekli tedbirlerin alındığına dair beyanı ve “Herşeyi yeniden yapacağız” vaadleri.

Onunla beraber muhalefet sözcülerinin yardımların mahalline zamanında yetiştirilmediğine dair demeçleri, yani “biz işbaşında olsaydık bu yardımlar hemen elinize geçerdi” misullü göz kırpmaları.

Ondan sonra yardım kampanyaları, Kızılay çadırları, gazetelerin tiraj almak için düzdükleri yardım kervanları, yurt dışından gelen yardımlar vs. vs.

Gelen yardımların felaketzedelerin eline geçmeden vurguncuların elinde eriyip gitmesi… Yıkılan evlerin yerine yenilerinin yapımında bir yığın ihale, inşaat yolsuzlukları ve ondan sonra kulağının üstünde kış uykusuna yatma!

… Demirel demektedir ki: “Kimse açıkta kalmayacak.” Bu demektir ki “Kısa zamanda birkaç müteahhit daha zengin olacak.“… Hafızası kuvvetli olanlar bilirler: Varto Depremi olduktan sonra da “kimsenin aç ve açıkta kalmaması için” bir komite kurulmuş, başına da bir müteahhit getirilmiştir. Müteahhit ilk iş olarak deprem bölgesinde kurulacak barakaların kereste işini Demirel’in biradeeri Şevket Demirel’e vermiştir… Varto’da yaptırılan 1044 barakanın her biri 3500 liraya mal olacakken müteahhitlere 6000 liraya ihale edilmiş, müteahhitler bir kalemde 2.607.912 lira çarpmışlardır.

Bunları dedikten sonra dergi Gediz’de yaşanan deprem cinayetinden kimin sorumlu olduğunu soruyordu:

Devlet kimlerin elinde? Devlet askeri okuldan çıkıp elli yıl bürokratik kademelerde yükselirken 100 milyon liralık gayrimenkul sahibi olanların, üç beş günlük başbakanlığı döneminde kardeşlerine milyonlarca kredi açtırıp devletin arsalarını yok pahasına kendi sülalesine peşkeş çekinlerin elinde?… İşte bu insanlardır Türkiye’de iktidar edenler ve de muhalefet edenler.
Binlerin katilleri kimlerdir? Katiller bellidir. Bu “takdiri ilahi” değil “cürm-ü sınıfi“dir [sınıfsal suç]. Elbet birgün o sınıf, mensuplarıyla ve uşaklarıyla tarihin sanık sandalyesine oturtulacaktır.

Gerçekten de öyle: Takdiri ilahi değil, cürm-ü sınıfidir bu. Sınıfsal suçlara adalet istemenin yolu da bir başka devlet memurunu, karadenizli müteahhiti ya da eski 12 Eylül askeri savcısını devletin başına getirmekten değil, devrimden geçer. ANT’ın yazısının tamamını, ülkenin yapılaşmasında yaşanan sorunlara, depremlerden sonra yapılan yolsuzluklara değinmesi açısından okumanızı tavsiye ederim. PDF halini şuraya iliştirdim.